20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü'ne Dair Açıklamamızdır!

Trans Yaşamlarımız Değerlidir!

Bugün, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü.

Bugün, dünyanın dört bir yanında trans varoluşların hedef alındığı, nefret suçlarının kurbanlarının yasını tuttuğumuz ve dayanışmamızla geleceği inşa etmeye söz verdiğimiz bir gün. Türkiye’de ve dünyada, biz translar kimliklerimiz nedeniyle sistematik ayrımcılığa, şiddete ve nefret politikalarına maruz kalıyoruz. Ancak her 20 Kasım, kaybettiklerimizin anısını yaşatırken, bir araya gelerek haklarımız için mücadele ettiğimizi ve direnişle güçlendiğimizi hatırlatıyor. 

Bir araya geliyoruz çünkü; Bugün, trans varoluşumuzun sistematik olarak hedef alındığı ve dünyanın dört bir yanında artan sağ popülizmle birlikte LGBTİ+ karşıtlığının arttığı bir dönemde, sesimizi daha yüksek çıkarmak zorundayız. 

Son dönemlerde artan, seçim kampanyası haline getirilen, sosyal medya hesaplarında başlık olan LGBTİ+ düşmanlığı, dünya genelinde yükselen sağcı politikaların bir sonucu olarak güçlenirken, transfobik söylemler ve politikalar da nefret suçlarına zemin hazırlamaya devam ediyor. Bu söylemler yalnızca kişileri değil, toplumun dokusunu hedef alarak ayrımcılığı ve şiddeti körüklüyor. Türkiye'de ve dünyanın pek çok yerinde translar, her gün varoluş hakları için savaşmak zorunda kalıyor.

Hedef Gösteriliyoruz: Evlerimiz Mühürleniyor, Festivallerimiz Yasaklanıyor!

Geçtiğimiz kış Bayram Sokak’ta trans kadınların evleri mühürlendi. Güvenli alanlarımızdan mahrum bırakılarak hedef haline getirildiğimiz yetmezmiş gibi, dayanışma için kurduğumuz yeryüzü sofralarına saldırıldı, işkenceyle gözaltına alındık. Yaşanan depremlerin yarattığı hasarları sarmaya çalışırken, sorumluları hedef gösterdik, gözaltına alındık. Yargılandık. HIV statüsü bir takım sağlık personelleri tarafından ifşa edilen mülteci trans kadın arkadaşımız, gönüllü geri gönderme kılıfı altında sınır dışı edildi. Sınır dışı edilen arkadaşımız kimliği sebebiyle katledildi. Bu olay, devletlerin ve toplumların HIV ile yaşayan kişilere yönelik önyargılarının ve göçmen transların savunmasız bırakılmasının ölümcül sonuçlarını gözler önüne serdi. 

Biz translar istihdamda, okulda, hayatın tüm kamusal alanlarında ayrımcılık ve eşitsizliklerle karşılaşıyoruz, ekonomik hayatta var olabilmemiz sistematik olarak engelleniyor. Bornova Sokak’ta yaşayan trans kadın arkadaşlarımız polis baskısı ve nefret saldırılarına maruz kalıyor, evleri taranıyor ve usulsüz gözaltılarla yıldırılmaya çalışılıyor. Ancak bugün sadece yaşanan şiddet olaylarını değil, bu olaylara zemin hazırlayan nefret politikalarını ve söylemlerini de konuşmalıyız. Çünkü medyada sürekli tekrarlanan ve yaygınlaştırılan ayrımcı ve nefret dolu ifadeler, hedef göstermeler; toplumun farklı kesimlerinde bizlere yönelik düşmanlığı körüklüyor. Toplumun her kesiminde süregelen bu ayrımcılığı ve şiddeti pekiştiriyor.

Toplumsal Barış Tehdit Ediliyor!

"Büyük Aile Buluşması" adı altında düzenlenen etkinlikler de bu nefretin organize ve sistematik bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu buluşmalar, aile değerlerini koruma kisvesi altında LGBTİ+ları ve trans+ları, yani bizleri hedef alıyor. Varoluşlarımız inkar ediliyor, nabilimsel açıklamalarla hedef gösteriliyor ve tehdit ediliyoruz. Bu tür organizasyonlar, toplumda zaten var olan önyargıları daha da derinleştiriyor ve bizlerin güvenliğini tehlikeye atarak nefret suçlarını artırıyor.

Bu toplantılar, buluşmalar, açıklamalar ve medyada yayılan nefret söylemleri, yalnızca düşünceleri değil, eylemleri de şekillendiriyor. Sonuç olarak, sokakta, işyerinde ve kamusal alanda biz LGBTİ+lar ve translar daha fazla ayrımcılığa, şiddete ve tacize maruz kalıyoruz. 

Bu oluşumlar, sadece bireyleri değil, toplumun tümünü etkileyen, güven duygusunu sarsan ve toplumsal barışı zedeleyen birer tehdittir. Bunu görüyor, sorumluları biliyor ve ifşa ediyoruz!

Peki bu karanlık tabloya rağmen bizler neler yapıyoruz?

Biz translar, travestiler ve lubunyalar olarak her gün cesurca mücadele etmeye devam ediyoruz. Mücadelemiz, varoluşumuzu tanımayan, haklarımızı görmezden gelen ve bizi susturmaya çalışan her türlü baskıya karşı katlanarak dayanışma içinde büyüyor. Karşılaştığımız tüm zorluklara rağmen, dayanışmamız ve kararlılığımız bizi ayakta tutuyor. Nefrete inat, hayatı tüm sugarlıklarıyla yaşamaya devam ediyoruz. 

Çünkü trans varoluşumuz geçmişten bugüne, sadece direnmeyi değil; aynı zamanda hayatta kalmayı ve yaşamı güzelleştirmeyi de öğrenmiştir. 

Bu mücadelenin en temel taşlarından biri, haklarını savunan, sokaklardan meclislere mücadeleyi ilmek ilmek ören haklı isyanımızdır, dayanışmamızdır. Bizler her alanda birbirimize el uzatıyor, yardımlaşıyor ve birlikte iyileşiyoruz. Zor zamanlarda, güvenli alanlar yaratmak için bir araya geliyor ve her birimiz diğerimizin sesi olmaya çalışıyoruz. 

Birbirimize öğrettiğimiz dayanışma, bize cesaret verir ve hepimize güç katar. Dayanışmamız; sokakta, iş yerinde, evlerimizde ve kalplerimizde yankılanan bir çığlık gibi yükseliyor. Bu ses, kimliğimizi, onurumuzu ve hayatımızı savunma kararlılığımızın bir simgesidir.

 "Varız, Buradayız ve Birlikte Daha Güçlüyüz"

Trans+ topluluğunun güçlenmesinin en büyük yollarından biri, kendi hikayelerimizi anlatmaktan ve birbirimize rehberlik etmekten geçiyor. Deneyimlerimizi paylaştıkça, yalnız olmadığımızı anlıyor ve bu sayede direnç gösteriyoruz. Sanat, edebiyat, medya ve aktivizm alanlarında trans+ varoluşlarımızı görünür kılmak için çalışıyoruz. Yaratıcılığımız, maruz kaldığımız şiddet ve ayrımcılığa karşı en etkili silahlarımızdan biridir.

Baskı altında kalırken bile, her birimizin içinde yaşama sevinci ve değişim arayışı asla kaybolmuyor.  Biz transların kendi arasında kurduğu dostluklar ve ittifaklar, kurduğu aileler, bu yolculuğun en anlamlı ve güçlü parçasıdır. 

Bugün burada, kaybettiklerimizi anarken; her bir kaybın, her bir hikayenin, her bir anının bizde bıraktığı mirası da yanımızda taşıyoruz. Biz, yas tutarken umut etmeyi öğrenen, birbirine kol kanat geren ve daha iyi bir gelecek için dirençle çalışan lubunyalarız. Başardıklarımızı hatırlayarak ve umut ederek, karşımıza çıkan zorlukları birer zafer haline getirmeye devam edeceğiz. 

Sözlerimizi, "varız, buradayız ve birlikte daha güçlüyüz" diyerek tamamlamak istiyoruz. Bizim varoluşumuz silinemez; mücadelemiz, her yeni günle daha da kuvvetlenir ve sesimiz, engeller ne olursa olsun, daima yükselir!

“Kırım, Linç, Talan, Eryaman!” 

Unutmayalım ki biz tehditler karşısında hiçbir zaman yılmadık. Esat- Eryaman bu noktada hepimiz için örnek teşkil ediyor. Eryaman’da bir takım çeteler tarafından yerinden edilme, tehdit, cana kast ve bilimum saldırılarla hayatları daraltılan, baskı çemberine alınan trans kadınlar, Esat’ta da aynı saldırılara maruz kalmıştı. Fakat arkadaşlarımız yaşadıkları onca baskıya, saldırıya ve zorbalığa rağmen, vazgeçmediler. “Kırım, Linç, Talan, Eryaman!” diyerek, natrans feminist müttefikleri ile bir araya geldiler ve hukuk önünde adalet taleplerini yükselttiler. Esat-Eryaman davaları 16 yıl sürdü ve bu 16 yıllık mücadele sonrasında ise çete üyeleri Şammas Taşdemir, Harun Çardak, Ayhan Günay ve Ahmet Günay, 16 yıl geç gelen adaletle toplam 62 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Biz bu adalet arayışındaki iradeyi; çetelere karşı adalet talebini yükselten ve öne çıkan, her yıl gerçekleştirdiğimiz ödül gecesine adını veren Dilek İnce’den miras aldık. 2 çocuk annesi Dilek İnce 2008 yılında çalıştığı Etlik’te pompalı tüfekle suikaste uğradı. Bu nefret cinayetinin soruşturma ve kovuşturma aşaması tanıklıklara rağmen etkin şekilde yürütülmediği için çete üyeleri delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Dönemin tanığı trans dostları bu ölümü “susturma cinayeti” olarak tarif ediyor. Ama bizler susmadık, susmuyoruz!

Ve bizim mücadelemiz, bize devredilen mirasla ülkenin her yerinde, hayatın her alanında ilmek ilmek katlanarak büyüyor. Derneklerimiz, insiyatiflerimiz, platformlarımız ve sokak hareketliliğimiz gün geçmeden tüm iradesiyle gücünü ortaya koymaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde kurulan ve adını 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nden alan 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’ne de buradan selam olsun. 

İşte biz bu nefretle beslenen karanlığı, birlikte, dayanışmayla ve hakikatin gücüyle aştık, aşıyoruz. Aşmaya devam ediyoruz. İstanbul’dan Ankara’ya, Eskişehir’den Muğla’ya, İzmir’den Aydın’a, Amed’e, Mersin’e, Antakya’ya, yani ülkenin dört bir yanına direnişimizi ve mücadelemizi, haklı isyanımızı büyütüyoruz. 

Bizim mücadelemizin sevgiyi, anlayışı ve kapsayıcılığı savunan sesi, bu nefretin karşısında dimdik durmaya devam edecek. Sesimiz, nefretin en yüksek olduğu anlarda bile birbirimizi hatırlatan ve cesaret veren bir fener olacak. 

Tüm hukuksuzluklara, fırsat eşitsizliklerine, hedef göstermelere, ayrımcı politikalara, yaşam hakkımıza göz dikenlere, varoluşumuzu yok sayan erkek devlete ve onun eliyle yükseltilen şiddete ve bilimum baskı ve yasaklamalara karşı söylemek istediğimiz bir şey var. 

Sevgili Devran Çağlar’ın bir şarkısında söylediği gibi;

“Ben sana boyun eğmem/ Af dilemem ölsem bile/ Elinden geleni, ardına koyma!”

Kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımızın anısına, saygıyla...