Ankara’da Feminist Gece Yürüyüşü: “Erkek düzenin tüm araçlarını un ufak edeceğiz”

Ankara Kadın Platformu ve 17. Feminist Gece Yürüyüşü Örgütlenmesi’nin çağrısıyla Ankara’da 17’incisi düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü, kadın ve LGBTİ+’ların katılımıyla Sakarya Caddesi’nde gerçekleşti.

Sakarya Caddesi’nde bir araya gelen binlerce feminist, “Her şeye rağmen kaybolmayan umudumuzla tekrar sokaklardayız” dedi. Feministler, polis arama noktalarından geçerek alana girdi. Arama noktalarında polis gökkuşağı bayraklarına yine sorun çıkardı.

Sakarya Caddesi’nde buluşan feministler, cadde üzerinden Konur’a yürüyecekti. Ancak polis barikat kurarak yürüyüşü engellemek istedi. Bunun üzerine feministler Sakarya Caddesi’nde sloganlarla yürüdü.

Eylemde sık sık “Susma, haykır, eşcinseller vardır” sloganları atıldı. “İsyanımız yasımızı aşıyor, kadın dayanışması yaşatıyor!” ana pankartının yanı sıra “Bu alan düzenli olarak terflerden temizlenmektedir”, “Trans cinayetleri isyanımızdır”, “Deprem değil kapitalizm öldürür”, “Evlerimiz değil patriyarka yıkılsın”, “Bizi öldürenler mülteci değil, buralı ve zengin” ve “Transfeminizm yaşatır” dövizleri taşındı. Polisin engelleme çabalarına rağmen gökkuşağı bayrağı da alandaki yerini aldı.

Sakarya Caddesi’ndeki yürüyüşün ardından basın açıklaması okundu. Açıklamanın tam metni şöyle:

İSYANIMIZ YASIMIZI AŞIYOR KADIN DAYANIŞMASI YAŞATIYOR

Yıkımlarla, kayıplarla ve büyük bir acıyla geldik 8 Mart’a; dayanışmaya ve yan yana olmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bugün. Bu yıl, daha güçlü olmak için, dayanışmayı büyütmek için, acımızı paylaşabilmek için Ankara Kadın Platformu’nun düzenlediği 8 Mart eylemini ve Feministlerin örgütlediği 17. Feminist Gece Yürüyüşü ’nü birleştirdik, ortaklaştık, isyanımızı büyüttük, sesimizi çoğalttık. Bu yıl heyecanımızla, coşkumuzla değil ama öfkemizle, isyanımızla, yüreğimizde taşıdığımız yasımızla ve her şeye rağmen kaybolmayan umudumuzla tekrar sokaklardayız.

6 Şubat gecesi önce 7,7 şiddetinde ve aynı gün 7,6 şiddetinde başka bir depremle Suriye’de ve Türkiye’nin 11 ilinde on binlerce insan yaşamını yitirdi, yüz binlercesi göçük altında kaldı. Saray rejimi, arama-kurtarma çalışmalarında son derece kritik olan ilk 36 saatte harekete geçmeyerek, on binlerce insanın ihmal yüzünden hayatını kaybetmesine neden oldu. Suriye’deki sınır kapılarını kapatarak on binlerce insanı ölüme sürükledi, Suriyeli kadınlar, kız çocukları ve LGBTİ+’larla dayanışmamızı engellemeye çalıştı. Yüz binlerce insan eşini, çocuğunu, sevdiklerini, evini, köyünü, şehrini kaybetti. Devlet, bilim insanlarının uyarılarını dinlemediği gibi, kendi kurumlarının hazırladığı raporları da görmezden gelmeyi seçti, politik bir tercihle, yaşamdan ve yaşatmaktan yana bir tavır almadı. İşte bu yüzden devletin, patriyarkal kapitalizmin olmasına göz yumduğu bir felaketi yaşıyoruz. Bizler yönetenlerin, sermayenin çıkarları ve hırsları uğruna öldürülüyoruz. Ancak bilinsin ki yine bizler erkek egemen devletin bize dayattığı karanlığı dayanışmayla aydınlatacak eşit, özgür ve güvenceli bir yaşamı birbirine kenetlenen ellerimizde yeniden filizlendireceğiz. 

İktidar, insan yaşamının söz konusu olduğu böyle bir süreçte bile, ötekileştiren, kutuplaştıran bir dille, tekçi politikalarda ısrar ederek, dayanışmayı örgütleyenleri kriminalize ederek engeller yarattı. Yetmedi, dayanışmayı büyütenlere kayyum atayarak yok edebileceğini sandı. Biz kadınlar, unutmayacağız. Depremi katliama ve büyük bir yıkıma dönüştürenlerden hesap soracağız.

Şehirler, köyler, kasabalar, başımıza yıkılırken, bu felaketten en çok kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar ve mülteciler zarar gördü. Her fırsatta LGBTİ+ları hedef göstererek nefreti ve cinsiyetçiliği körükleyenlerin, deprem bölgelerinde de aynı tekçi, ayrımcı anlayışta ısrar ederek tüm topluma kapsayıcı bir şekilde hizmet etmeyeceğini biliyoruz.

En temel insan haklarından olan barınma hakkından yoksun bırakılan, deprem alanında dahi ayrımcılığa maruz bırakılan kadınlar, hijyenik olmayan, insanlık dışı koşullarda evde kendisine dayatılan bakım emeğinin kat kat fazlasını çadırlarda vererek, yaşamlarını sürdürmeye ve hayatta kalmaya çalışıyor. Tuvaleti ve banyosu olmayan yerlerde sağlıktan söz edilebilir mi? Kadınlar, açık alanda, güvenlikten yoksun bir ortamda, ihtiyaçlarını karşılamak zorunda bırakılıyor. Yardım dağıtımı esnasında taleplerini erkeklere söylemek zorunda bırakılıyor, ya da dile getiremedikleri için, ihtiyaçlarına ulaşamıyor.

Gündem değişiyor ama katiller değişmiyor. Sadece yıkıma uğramış kentlerde değil, bu coğrafyanın her yerinde erkek şiddeti, gücünü egemenlerden alarak, artarak devam ediyor. Cezasızlık kol gezmeye, adaletsizlik sürmeye devam ediyor.

Kadınlar için mevcut durumda son derece yetersiz olan sığınaklar ve şiddet önleme mekanizmaları deprem gerekçesiyle devletin tamamen gündeminden çıkmış durumda. Yalnız kadınlar, LGBTİ+lar ve mülteci kadınlar ev ve sığınak bulamadıkları için daha fazla şiddete ve yaşam hakkı gaspına maruz bırakılıyor, sokaklarda can veriyor. Kadınlar deprem bölgesinde de göç edilen yerlerde de boşandıkları, şiddet gördükleri erkeklerle aynı yerde kalmak zorunda bırakılıyor, güvencesiz ortamlarda tacizle, erkek şiddetiyle baş başa kalıyor, çocuklara yönelik istismar haberleri gündeme geliyor. Yüzlerce çocuk yine devlet eli ile tarikatların himayesine teslim ediliyor. Bizler acil olarak kadın çadırları kurulmasını, sığınaklar ve şiddetle mücadele mekanizmalarının işlevsel hale gelmesini talep ediyoruz.

Patriyarkal kapitalizmin yanında hükümetin yanlış kararlarıyla derinleşen ekonomik krizin etkilerini de kadınlar yükleniyor. İşsizlik, güvencesizlik, kayıt dışı istihdam ve yoksulluk artıyor. Kadın istihdamı günden güne azalırken ve kadın emeği görünmez hale gelirken, depremle beraber tüm kadınları çok daha zor günler bekliyor. Engelli kadınların var olma koşulları, en temel ihtiyaçları görmezden geliniyor. Yaşamak için yine en çok, yoksulluğu en derinden hisseden kadınlar mücadele etmek zorunda kalıyor.

Kadınlar hedef gösterilerek demokratik siyasetten tasfiye ediliyor, Kürt kadın siyasetçiler hapse konularak siyasetten uzaklaştırılıyor. Politik tutsak kadınların, ailelerinden ve sevdiklerinden haber alması engelleniyor. Çok sayıda hasta kadın tutsak, sağlıklı yaşam hakları ihlal edilerek sağlıksız koşullarda cezaevlerinde ölüme terk ediliyor.

2022 yılı, 6 yaşında evlendirilen bir kız çocuğunun istismarı ve en az 387 kadın cinayetiyle kapanmıştı. Patriarkayı arkasına alan AKP iktidarı, kadınları ve LGBTİ+ları yok saymaktan öteye geçerek yok etmeyi meşrulaştırmaya çalışıyor. İktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla bizi susturabileceğini, yargıyı ele geçirmekle bizi yıldırabileceğini sanıyor ancak yanılıyor. Haklarımızın konuşulmasının dahi yasaklanmaya çalışıldığı bu baskı rejimine boyun eğmiyoruz. Sesimizi daha gür çıkarıyor, dayanışmamızı daha çok büyütüyoruz.

Biz kadınlar, başta yaşam hakkımız olmak üzere mücadelemizle elde ettiğimiz özgürlüklerimizi, anayasal güvencelerimizi devletin rant ve kadın düşmanı politikalarına, kürtajı yasaklayan, kadınların kendi bedenleriyle ilgili kararlarını yok sayan kadın bedenine yönelik saldırılarına karşı savunacağız. 

Patriarkal ve tekçi din yorumlarını tüm topluma dayatan Diyanetin Aile Bakanlığı iş birliğiyle sosyal politikalar alanında yetkilendirilmesi kabul etmiyoruz. Kadınların, LGBTİ+ların ve çocukların yaşamını tehdit eden, küflenmiş fetvalarla toplumsal atmosferimizi zehirleyen, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi din ve inanç özgürlüğünü de ihlal eden Diyanete karşı sokaklardayız.

Dünyanın her yerinden; Suriye’de, Rojava’da, İran’da, Ukrayna’da ve saymakla bitiremediğimiz her coğrafyada savaşlarla, yıkımlarla göç etmek zorunda bırakılan, yara alan her dilden, her ırktan, her mezhepten kadınlar, LGBTİ+lar, mülteci kadınlar olarak bizler yine barış taleplerimizle sokaklardayız.

Bin bir emek ve bedelle elde ettiğimiz eş başkanlık, İstanbul Sözleşmesi, Kürtaj hakkı ve daha birçok kazanımımızı gasp etmek isteyen, saray ve kayyum rejimine karşı alanlardayız. Bedenimizin cinselliğimizin erkekler tarafından tahakküm altına alınmasına izin vermeyeceğiz. Çocuk, yaşlı, hasta bakımını üstümüze yıkan patriarka ve erkek devletle mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadın mücadelesinin yarattığı tüm birikim ve değerleri ortadan kaldırıp yerine kendi gerici, erkek egemen zihniyetini kurumsallaştırmak isteyenlere geçit vermeyeceğiz.

Patriarkaya ve toplumsal haksızlıklara karşı mücadelesi 25 yıldır kriminalize edilmek istenen Pınar Selek’in beraat kararının yine siyasi bir komplo ile elinden alınmasına karşı 31 Mart günü yapılacak duruşmada Pınar Selek’in yanında olacağımızı da buradan duyuruyoruz.

Buradan haykırıyoruz, bize uygulanan her türlü şiddete ve zorbalığa karşı yine dayanışmayı büyütüyoruz. Feminist isyanımızla birlikte tüm gücümüzle o patriarkayı yıkacağımızı yine ve yeniden haykırıyoruz. Erkek devletin, erkek adaletin ve erkek düzenin tüm araçlarını birbirimizden güç alarak, birbirimizi savunarak, gözeterek ve yaşatarak un ufak edeceğiz!

Yaşasın Kadın Dayanışması!
Yaşasın Feminist Mücadelemiz!