Toprak: Bir Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) üyesi, Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) ve Küresel Eylem Grubu (KEG) aktivisti olarak çeşitli kampanyalarda bir araya geldik. İlk olarak sormak istediğim şey şu: DSİP, transseksüelliğe nasıl bakıyor'
Canan: “Başka Bir Dünya Mümkün” sloganı bugün dünya genelinde savaşa, kapitalizme, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa hayır diğer milyonların sloganı. Bu özlem duyulan dünyada transfobiye ve homofiye yer olamaz. İnsanların tüm yönelim ve arzularıyla kendini var edemediği bir dünya ayrımcılığın, eşitsizliğin ve ezilmenin devam ettiği bir dünyadır. Heteroseksizmin ve toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı teklik anlayışı insan doğasına ve özgürleşmesine karşıdır. Cinsel yönelimimiz egemen cinsiyetçi anlayışın dar tahayyülünün aksine çeşitlilikle doludur ve insanlık tarihi bunun sınırsız deneyimlerini görmemizi mümkün kılar. Egemen olan fikirlerin hüküm sürmesinin tek yolu ezilenlerin bölünmesidir. Milliyetçilik, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi bir dizi ideoloji insanları, çıkarlarının ortak olmadığı ve farklı olanın ezilmesinden çıkarları olduğu fikrine ikna etmeye çalışır. Bu ayrımcı fikirlerle savaşmadan bir araya gelmek ve daha özgür bir dünya kurmak imkânsızdır. Cinsiyet seçimi ve cinsel yönelimlerin özgürce yaşanılması tüm insanların tartışılmaz hakkıdır ve bu yüzden görülen her türlü baskı savaşılmayı gerektirir. Transseksüellerin özgürleşmesi DSİP için tali, son sıralarda gelen bir alan değil, her günkü mücadelesinin merkezinde yer alır ve DSİP tüm netliğiyle, tüm platformlarda bunu savunur.
Toprak: Bütün bunları savunurken insanın aklına, adına sosyalist denilen ülkelerde yaşanılan şeyler geliyor. Bugün Küba’da, Kuzey Kore’de ya da yıkılmış olan SSCB’de eşcinseller ve transseksüellerin özgürlüğü ne düzeydeydi'
Canan: Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. Bütün bu saydığın ülkeler en az içinde yaşadığımız ülke kadar cinsiyetçi uygulamalarla dolu ve bu uygulamalar kaynağını yasalardan alıyor. Küba’da eşcinsellik hapis cezasına çarptırılıyor, SSCB’de ise 1930’lardan sonra aynı şekilde eşcinseller özgür değillerdi. Dahası bu ülkelerde ezilenler sadece transseksüeller ve eşcinseller değil. Kadınlar, işçiler, çocuklar aynı buradaki gibi ezilmeye devam ediyorlar. Çünkü yaşanılan sistemler ezilenlerin iktidarda olduğu sistemler değil tersine bir bürokratik azınlığın toplumun geri kalanı üzerinde diktatörlük kurduğu baskı rejimleri. Tüm diğer kapitalist rejimler gibi sermaye birikimini, sömürüyü ve rekabeti işleyişinin merkezine alan rejimler. Bu ülkeler sosyalist değil devlet kapitalisti. 1917’de Rusya’da devrim olduğunda o güne kadar görülmüş en demokratik anayasa oluşmuştu. Eşcinsellik hiçbir kapitalist ülkede özgür değilken, evlilik hakkı dahil bir çok hak kazanılmıştı. Fakat 1928’de Stalin önderliğindeki karşı devrimle birlikte bu haklar gasp edildi ve eşcinsellerle birlikte tüm işçi sınıfı muazzam bir baskı yaşadı. Sosyalist devrimin yaptığı bütün ilerici uygulamalar ortadan kaldırıldı ve bu sosyalizm adına yapıldı. Komünal yemekhaneler, kreşler kapatıldı. Kadınlara çocuk sayısına göre madalyalar takıldı. Sosyalizm anlayışını Stalinist Rusya’ya bakarak oluşturan gelenek hem kadınlara hem de eşcinsellere karşı ayrımcılıkta hiçbir beis görmedi. Oysa biz gerçek Marksist geleneği ve ezilenlerin mutlak özgürlüğünü savunuyoruz. Bunu yapmadan sosyalist olduğunu iddia edenlerin hayal ettikleri dünya ile bizimki arasında bir uçurum var.
Toprak: 8 Mart hazırlık toplantılarında “Hepimiz eşcinsel, hepimiz travestiyiz” sloganına bazı gruplar ve sendikalar itiraz ettiler. Bu sloganı transseksüel kadınlarla beraber atmak istemeyen grupların nedeni sence nedir ve siz bu sloganı attınız mı'
Canan: Hrant Dink’in cenazesinde 200 bin kişinin attığı slogan “Hepimiz Ermeniyiz” sloganıydı. On binlerce döviz taşındı. Bunun altında yatan şey, biri eğer kimliğinden dolayı eziliyor hatta katlediliyorsa bu kimliği sahiplenerek, katillerden hesap sormaktı. Zapatistaların lideri Marcos’a “Siz eşcinselmişsiniz” dediklerinde Marcos, “Evet, San Francisco sokaklarında bir eşcinsel, Güney Afrika’da bir siyah, Avrupa’da bir Asyalı, gece yarısı metroda yalnız bir kadınım” diye cevap vermişti. Bugün biz Ermeniyiz, Kürdüz. Eryaman’da bir transseksüeliz. Eryaman’da, Hoşdere’de, Kolej’de, apartmanlarının önünde katledilen transseksüeller ile özdeşleşmek kendine özgürlükçü diyen herkesin yapması gereken şey. Biz ezilenlerin kimlikleri onların ezilme nedeni olmaktan çıkana kadar da bu sloganları atacağız. Bunu atmaktan imtina edenler hepimiz Iraklıyız demekten imtina etmiyorlar. Demek ki ezilmişliğin her türüne değil sadece daha meşru gördükleri bazılarına destek veriyorlar. Kendi içlerinde transfobik ve homofikler. Bunu aşmanın yolu ise bu platformlardan çekilmek değil daha yüksek sesle dayanışmak, diğerleriyle yan yana gelmek ve var olduğumuzu göstermekten geçiyor. 8 Mart’ta bu sloganı biz defalarca coşkuyla atarken herkese bu mesajı verdiğimizi düşünüyorum. Pembe Hayat kurulduğu andan beri diğer ezilenlerle kurduğu bağlarla bu yolda ciddi adımlar attı dolayısıyla umutluyum. Transfobiye taviz vermeyeceğiz. Daha da büyüyeceğiz, daha çok bağıracağız.
Toprak: Bugün senin de bildiğin üzere çocuk pornosunu engellemek için internet kullanımıyla ilgili çeşitli düzenlemeler yapılıyor. Arama motorlarına sadece çocuk pornosu yazmak değil, transseksüel, gay, biseksüel ve lezbiyen yazmak da yasaklanacak ve bir şekilde takip edilecek. Bu uygulamayla ilgili düşüncelerin neler'
Canan: Çocuk pornosu tabii ki yok edilmesi gereken bir sektör. Ama bu yasağın senin bahsettiğin terimleri içererek hayata geçirilmeye çalışılması sistemin ahlak anlayışının ne denli baskıcı ve transseksüeller ve eşcinsellere bakışının ne kadar vahşice olduğunu gösteriyor. Aynı kategoriye konulmak transseksüelliği ve eşcinselliği en az çocuk pornosu kadar ahlak dışı ve kabul edilemez olarak görmek demek. Kabul edilemez olduğunu düşündüğüm bu uygulama ayrıca internet üzerinden haberleşme ağı yaratmış ve meşru mücadelelerini sürdüren bir sürü dernek ve kurumun ulaşılabilirliğini engelleyecektir. Transseksüellik ve eşcinsellik sansürcülerin düşündüğü kategoriye tabii ki girmemeli ve bunu engellemek için kampanya yapılmalı. Azınlık değiliz, anormal değiliz, çocuk pornosunun üzerine kurulduğu istismar endüstrisi ile ise yan yana hiç değiliz.
Toprak: Sürekli kampanyalar yapmaya çalışan bir örgütsünüz. Küresel Eylem Grubu ve Barış ve Adalet Koalisyonu içinde bir çok üyeniz aktivist olarak çalışıyor. Transseksüellerin özgürlük mücadelesiyle bu kampanyaları birbirine nasıl bağlıyorsun'
Canan: 1999 yılında Amerika’da Seattle şehrinde bir mücadele dalgasının startı verildi. Adına antikapitalist hareket denilen bu dalganın öne çıkan özelliği çeşitlilik içinde birlikti. Kaplumbağa sevenler, kamyon şoförleri, sendikacılar, transseksüeller, kadınlar, eşcinseller, çevreciler bir araya geldiler ve “Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim” dediler. Güçlerini birlikteliklerinden aldılar. Savaş başladığında bu birlik dağılmadı tersine büyüdü. Bugün de kurtuluşumuz yan yana olmaktan birbirimizden öğrenmekten geçiyor. Hareketin homofobik ve transfobik unsurları yanlarında transseksüel ve homoseksüelleri gördüklerinde sorgulamaya ve kendi özgürlükleri ile onların özgürlükleri arasında bağ kurmaya başlıyor. Yapmamız gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. Lübnan’a Asker Gitmesin eyleminde transseksüellerle yan yana olmak belki Pembe Hayat’taki arkadaşların bile düşünmediği kadar çok tartışma olanağı yarattı. Bir çok insan fobilerini sorgulamaya başladı. 28 Nisan’da Başka Bir Enerji mümkün eylemi var. Orda da yan yana olmalıyız.
Toprak: Küresel Eylem Grubu transfobi ve homofobi ile ilgili çalışmalar yapıyor mu'
Canan: Transfobi ve homofobi karşıtı bir toplantı yaparak başladık çalışmalarımıza. Pembe Hayat’tan Hayat Kırbaş’ın ve KAOS GL’den Oya Burcu Ersoy’nun konuşmacı olduğu panele ilgi büyüktü ve bu kampanyayı süreklileştirecek bir çalışma grubu kurduk. Bulunduğumuz tüm kampüslerde homofobi karşıtı buluşmayı örgütlemeye çalışıyoruz. Yani durmadık, durmayacağız; susmadık, susmayacağız.