LGBTT Mücadelesinin T'lerini Kaybettiği Zamanlara Dair Politik Bir Söylem

 KAOS GL - 03/07/2007 

Eşcinsel ve transeksüellerin maruz kaldığı ayrımcılığa karşı Türkiye genelinde birlikte mücadele ediyoruz. İstanbul’da Lambda ve Kaosist, Anakara’da KAOS GL ve Pembe Hayat, İzmir’de Kaos Gl İzmir, Antalya’da Gökkuşağı ve Eskişehir’de MorEl cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı çeşitli etkinliklerin organizasyonundan, sokak etkinliklerine kadar yan yana olduk. Ankara’da 17 Mayıs 2007 tarihinde gerçekleşen ve Kaos GL’nin organize ettiği Homofobi ve Transfobi karşıtı buluşmaya tüm gücümüzle destek verdik ve katılım göstermeye gayret ettik, İstanbul’da 27 Haziran’da başlayacak olan Pride günlerinde ayrımcılığa karşı ortak bir ses yükselteceğiz. 

Fakat bütün bu etkinlikler sürerken yaşanan birtakım deneyimler birlikteliğimizin daha da sağlamlaşma, mücadelemizin daha da büyüme olasılıklarına zarar vermektedir. Homofobi karşıtı buluşmada, Nefes isimli barda gey, lezbiyen ve transeksüeller olarak hep beraber eğlenirken, ayrımcılığın en az sızabildiği bu mekanda birlikte dans ederken yaşadıklarımız, içinde yaşamayı arzu ettiğimiz ve farklılıklarımızla yan yana duracağımız dünyaya dair ipuçlarını bize gösterdi ve büyütülmesi gerekenin ne olduğunu anladık. 

Akabinde, Tribal isimli barda yapılan ve yukarıda bahsettiğim geceden sonra gerçekleşen partiye transeksüellerin alınmaması hem derneğimiz bünyesindeki transeksüelleri hem de İstanbul’dan gelen aktivistlerin bir kısmını üzdü ve bu uygulamanın nedenlerine ve gerekçelerine dair birçok tartışmayı gündeme getirdi. 

Geçen yıl Fethiye Kabak Koyu’nda yapılan ve içinde hem eşcinsellerin hem de transeksüellerin olduğu kamp bütün katılımcılar tarafından tekrarlanması gereken çok olumlu bir deneyim olarak algılandı ve bu sene için Gökkuşağı yaz kampı organize etme kararı alındı. Fakat Kemer’de açılan yeni otel ve sunulan ücretsiz hizmet bu projenin iptaline yol açtı. Fethiye’de bizi ortak bir tatil yapmaya iten şey çok gerçek bir temele dayanıyordu. Birbirimize dokunduğumuzda ve özgürlük alanımızı dayanışarak genişlettiğimiz durumlarda güvenimizin daha da arttığını gördük ve sorunlarımızla birlikte mücadelenin önemini yeniden ve yeniden kavradık. 

Kemer’de açılan Planet Victoria isimli otel bu şartlarda bu ülkede gay ve lezbiyenler adına olumlu bir gelişmedir ve bizi mutlu etmiştir. Otelin kuruluşunun tarafımızdan duyulduğu ilk andan itibaren tüm travesti ve transeksüeller bu mekanın kendilerinin de gidebileceği bir yer olduğunu gayet doğal bir refleksle düşünmüşlerdir. Sonrasında aldığımız red cevabı (ilk önce pembe kimliklilerin girişine izin verilip daha sonra güvenlik nedeniyle hiçbir travesti ve transeksüelin alınmayacağı söylenmiştir) tüm travesti ve transeksüelleri büyük hayal kırıklığına sevk etmiştir. Bizde oluşan şaşkınlığın paylaşılması ise bu yazının esas amaçlarından biridir. Otele transeksüellerin alınmıyor olması Tribal olayının yarattığı etkiye benzer bir etki yarattı ve derneğimizin bütün bu olaylara ilişkin açıcı olabileceğini düşündüğümüz bazı tartışmaları yaymasını gerektirdi. 

Homofobi ve transfobinin birbiriyle ne kadar iç içe olduğunu görmek mücadele biçimimiz ve aktivizm metotlarımızı belirleyecek önemli bir tespittir ve cinsel yönelim ayrımcılığı ve cinsiyet kimliğine dönük her türlü şiddeti birbirinden ayırmak özgürlük mücadelesi içinde yapılacak politik bir hata olur. Yukarıda ismi geçen Tribal ve Planet Victoria mekanlarına sadece gey ve lezbiyenlerin alınıyor olmasını normal ve olması gereken bir uygulama olarak görmek Pembe Hayat Derneği tarafından sorunlu bir tutum olarak değerlendirilmektedir. 

Gey ve lezbiyenlerin bu tür ortamların varlığına duyduğu ihtiyaç aynı kaynaklı ayrımcılığı yaşayan travesti ve transeksüellerin duyduğu ihtiyaçtan farksızdır ve dolayısıyla böylesi bir proje benzer ayrımcılıkları deneyimleyen ve dolayısıyla da birlikte mücadele eden tüm LGBTT örgütlerinin ulaşmayı hedeflediği tüm bireyleri kapsamak durumundadır. Peki, yaşanan durumu nasıl izah edebiliriz ve bu yaşananları meşrulaştıran argümanlar nelerdir' Pembe Hayat olarak bir yıllık deneyimimiz bize LGBTT örgütleri içinde transfobiyi üreten çeşitli tutum ve bakış açıları olduğunu gösterdi ve bu argümanlarla da toplumun genelindeki transfobiye karşı nasıl mücadele ediyorsak öyle mücadele etmemiz gerektiğini öğretti. 

LGBTT örgütleri içinde transfobiye ve ayrımcılığa karşı genel bir tutum ve özel bir örgütlenme arzusunun varlığına rağmen yukarıda sıraladığımız deneyimlerin tekrar ediliyor olması birtakım önyargı ve transfobik tutumlara karşı izlenecek hattın hala çeşitli örgütler içinde yeterince net olmaması sonucunu çıkarmamızı sağlamıştır. Tartışmalar dolayısıyla haberdar olduğumuz ve bizi bölen birtakım fikirlerin teşhiri bizim açımızdan kaçınılmaz olmuştur. 

Travesti ve transeksüellerin heteroseksüel oldukları ve bu yüzden de bu mekanlara alınmaması gerektiğini savunan argüman travesti ve transeksüellerin heteroseksüel yöneliminin toplumdaki yaygın heteroseksüellikle aynı kabul ve rahatlığı yaşıyor olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla da transeksüel olmayan bireylerin yaşadığı heteroseksüel ilişkiler bütününün bir parçası olarak bu deneyim ayrımcılık ve şiddetten muaf görülmektedir. Cinsiyet kimliğinin beraberinde getirdiği fobi ve bunun sonucunda oluşan ayrımcılık tüm şiddetiyle tarafımızdan yaşanmaktadır ve bizi “büyük” heteroseksüel havuzuna dahil etmek ayrımcılığa karşı dayanışmacı ve koruyucu bir tutumun önünde engeldir. Ayrıca transeksüellerin heteroseksüel olarak görülmesi ne kadar doğrudur ve olanı yansıtmaktadır' Bu hakim ayrımcı bakış açısından ne denli farklıdır' 

Güvenli bölgeler tüm dünya genelinde LGBTT’lerin ihtiyaç duyduğu ve kolay kazanmadığı yerler olmuştur. Tabii ki izolasyon içinde olmak hiç birimizin tercih edeceği bir durum değildir. Buna rağmen ayrımcılığın yaygınlığı bizi böylesi mekanlar arayışı içinde olmaya itmiştir. Kemer’deki otelin güvenliğinin transeksüellerin varlığı nedeniyle tehlikeye gireceğini düşünmek bizim görünürlüğümüzün bir sorun teşkil ettiğini ve dolayısıyla da içinde yaşadığımız toplumda güvenlik adına hiç görünmemiz gerektiği fikrine götürmesi anlamına gelir. Çünkü bu tehlike her yerde her zaman mevcuttur ve transfobi sürdüğü müddetçe de olacaktır. Fakat efemine bir gayin ya da çok erkeksi görünen bir lezbiyenin güvenlik sıkıntısı bizden ne kadar farklıdır. Planet Victoria oteli tüm renk ve çeşitliliği, görünen ve görünmeyeni ile gey ve lezbiyenlerin orda bulunuşunu bir güvenlik tehdidi olarak görmüyorsa, bizim varlığımızın da böyle değerlendirilmemesi gerekir. 

Bir diğer argüman Travesti ve transeksüellerin büyük bir kısmının zorunlu seks işçiliği yapıyor olmasından kaynaklı bu “işçiliğin” her daim ve her yerde devam eden bir uğraş olduğunun düşünülmesidir. Birlikte olmamız gereken tüm mekanlarda travesti ve transeksüellerin seks işçiliğine devam edeceği genel bir kabuldür ve aslında yine toplumdaki önyargının tekrarından başka bir şey değildir! 

Bizim aşklarımızın ve zorunlu seks işçiliği dışında bir hayatımızın var olduğunu ve bu hayat için mücadele ettiğimizi görmemek bizi sadece gecelere hapsetmekten ve medyanın ve hakim anlayışın gördüğü gibi bizi seks işçiliği üzerinden tariflemekten başka bir şey değildir! 

İçinde yaşadığımız zorlu koşullar bizi şiddetle iç içe bir duruma sokmuştur. Bu metni okuyacak birçok insanın bilgisine sahip olduğuna emin olduğum sayısız öldürme, yaralama, gasp, taciz, tecavüz, polis baskısı, toplum baskısı örneklerini anlatmamıza çok gerek olduğunu düşünmüyoruz. Fakat bir önceki tartışmada yapılanın aynısı bu alanda da şu şekildi sürdürülmektedir: “Transeksüeller sürekli seks işçisi oldukları kadar sürekli şiddet yüklüdürler.” Güvenlik tartışmalarının bir ayağını da bu önyargı beslemektedir. Medyanın ve toplumun şiddeti sadece travesti ve transeksüellerden polise ya da diğer insanlara doğru gösteriyor olması yaşanın sadece bir yüzünü yansıtmaktadır ve bu yansıtma ise genel çerçevesinden sürekli söküldüğü için gerçeklerin görülmesine engel olmaktadır. Biz hayatımızın her saatinde ve bulunduğumuz her yerde şiddet uygulama eğilimi gösteren, patolojik vaka olan saldırganlar değiliz. Bu resmi değiştirmek için varız, örgütleniyoruz ve bunun en çok yan yana olduğumuz insanlar tarafından görülmesini ve desteklenmesini bekliyoruz. 

Mekanlarda yan yana olmamamız gerektiğini savunanların gerekçelerinden bir diğeri de hem transeksüellerin hem de birlikte oldukları partnerlerinin tacizkar tutumlar içinde olduğunun düşünülmesi ve aynen travesti ve transeksüellerin görüldüğü gibi partnerlerinin de şiddet eğilimli insanlar olduğunun düşünülmesidir. Oysa lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüellerin bulunduğu mekanlarda kişilerin transeksüel partnerleriyle bir arada olması bu insanların da bir şeyleri aştığının veya aşmaya çalıştığının göstergesidir. Görünür olmak salt travesti ve transeksüeller için değil onların partnerleri için de çoğu zaman sorun teşkil etmiştir ve bunu aşan insanların varlığı tehdit değil dönüşümün bizzat kendisidir. 

Transeksüellerin bulunduğu bir ortamda gey ve lezbiyenlerin rahat edemeyeceğini düşünenler kendi transfobik bakış açılarını ikameci yani başkalarının yerine kendilerini koyarak genellemektedirler. Şunu bilmek gerekir ki biz hayatımızın ve mücadelemizin büyük bir bölümünde gey ve lezbiyen arkadaşlarımızla yan yanaydık ve yan yana olacağız. Bu ayrım aşağıdan yukarıya bir talep doğrultusunda yapılmamaktadır ve yukarıdan aşağıya transfobik olasılık ihtimalleri üzerinden yürümektedir. 

8 Mart gösterilerinde “Hepimiz eşcinseliz hepimiz travestiyiz” sloganını insanlar bu sloganı atmaz diye reddedenler ile gey ve lezbiyenler transeksüellerin varlığından rahatsız olurlar diyenler aynı ayrımcı öngörüyle hareket etmektedirler. 

Mekan sahipleri (Bar ya da otel) tabii ki işletmeci mantığına sahiptirler ve kar amaçlı organizasyonlar yaparlar. Fakat bu mekanın hizmetinden faydalanan LGBTT örgütleri nasıl işyerlerinde, okullarda yani hayatın her alanında ayrımcılıkla savaşıyorlarsa o otelde de bunun yapmak durumundadırlar. Bir şeylerin değişmeyeceği fikri bize değil yöneten ve ezenlere aittir. Biz değişimin mümkün olduğunu her yerde anlatırız. Duyarlı ve dayanışmacı örgüt ve bireylerin alacağı net tutumlar hepimizin önünü açacaktır ve bizi daha güçlü kılacaktır. Yapılması gereken yukarıda kısmen sıraladığımız geri, transfobi kokan ve ayrımcılığa hizmet eden argümanları yeniden üretmek değil onlarla savaşmaktır. Mücadeleye çıktığımız andan itibaren söylediğimiz gibi eşcinsellerin özgürlüğü heteroseksüelleri özgürleştirecektir. Peki transeksüellerin özgürlüğü kimi özgürleştirecektir' Üzerine alınan var mıdır' 

Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel Dayanışma Derneği