Sürgün edilen hayatlardan, sürgün edilen başka bir hayata

Pınar Selek, 2001 yılında yayınladığı “Maskeler, Süvariler, Gacılar” kitabının kapak yazısında; “Ülker Sokak vahşetinin üstünden 15 yıl geçti” yazmıştı.

Bugün hala Bayram Sokak’ta benzer şekilde devam eden trans kadınları dışlama politikalarıyla, yerinden etmelerle, ev mühürlemeleri ile karşı karşıyayız. Trans kadınların yıllardır oturduğu, çalıştığı evler “fuhuşa yer temin etmek” gerekçesiyle 90 gün süreyle mühürlendi. İki buçuk yıldır devam eden bu mühürlemelerle; transları yıldırma, sürgüne zorlama, işlerini yapamaz duruma getirme politikaları devam ederken en temel hakları olan barınma da ellerinden alınıyor.

Ülker Sokak tüm bunların iptida noktasıydı, aynı mücadele hala devam ediyor. Hala sürgün edilen hayatların mücadelesini veriyoruz. 

“Maskeler, Süvariler, Gacılar” ve Sürgün

İki buçuk yıl hapis, dört beraat ve 25 yıl süren yargılamanın ardından, Pınar Selek'e 6 Ocak 2023 tarihinde uluslararası yakalama emri çıkarılması ve 31 Mart 2023 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeni bir duruşma yapılması kararı tebliğ edildi. Bu Tebliğ ile birlikte Hala Tanığız Platformu, “Bu kabusun son durağında beraatimize bir kez daha sahip çıkıyoruz” diyerek davaya destek çağrısında bulundu.

Pınar Selek’in “Maskeler, Süvariler, Gacılar - Ülker Sokak: Bir Alt Kültürün Dışlanma Mekanı” kitabındaki detaylara da değinerek; o dönem Ülker Sokak, sonrasında Esat-Eryaman ve bugün hala Bayram Sokak’ta devam eden bu yerinden etmelerin; Selek’in araştırmasıyla sistematik bir hal aldığının ortaya konduğunu söyleyen Avukat Yasemin Öz, dönemi şöyle aktarıyor:

“O dönemki Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde hortum Süleyman isimli amirin bu saldırıları ve mahalleyi kışkırtmasıyla başlayan süreçte, ana akım medya da gacıların oradan gitmesi gerekiyormuş gibi bir imaj yaratıyordu. Ve kitapta da çok detaylı bir şekilde ‘eşcinsel olmayanlar Türk bayrağı assın’ şeklinde işaretlenme, damgalanma olduğu ve sistematik ayrımcılık ortaya konuyordu. Sokağın iki ucunun tutularak, sokağa giriş çıkışların mahalleli tarafından engellenmesi, bunların organize bir şekilde olduğunu, yeme içme dahi temin edemeyecek şekilde sokaktan dışarı çıkmalarının şiddet olaylarıyla sistematik bir şekilde engellendiği durumlar vardı. Bunun bir yerinden etme olduğunu ortaya koymuştu. Daha önce basında spesifik olarak sanki tek tek olaylar gibi, gacıların başına bir şey geliyor ya da bir tane gacının başına bir şey geliyor, böyle haberler okuyorduk. Bunun sistematik bir hal aldığını ve devlet, kamu gücü kullanılarak da yapıldığını Pınar Selek araştırmasıyla ortaya koydu.”

“Eryaman olaylarıyla da, sistematik dışlama olduğunu ikinci kez tarihe not düştük”

Eryaman olaylarının o dönemki avukatlarından olan Öz, burada da “sistematik dışlamanın yaşandığını ikinci kez tarihe not düştüklerini” vurguladı:

“Eryaman olaylarının da benzer bir şekilde sistematik ve örgütlü bir çete tarafından yapıldığını; bunların tekil kavgalar, darp olayları, şiddet olayları olmadığını gördük, o dönem ben de avukatlardan biriydim.  Savcılık ilk şikayetinde, bunun sistematik örgütlü bir suç olduğunu ileri sürdük. Daha sonra da bu şekilde ceza aldı sanıklar. Pınar’ın araştırmasından önce; sanki saldırıya uğrayan, korumasız, sahip çıkılmayan ve bütün toplumun da o şiddet olaylarını meşru gördüğü bir hal vardı. Bunun normal olmadığını, burada sistematik bir dışlama mekanizması olduğunu tarihe not düşmüş oldu Pınar. Biz de Eryaman davasıyla bunu ikinci kez tarihe not düşmüş olduk. Bu olaylar aslında gacılara da şöyle bir mesaj vermiş oldu. Örgütlü olunmadığı, bu sistematik saldırılara karşı yasal yollara başvurulmadığı sürece, bunların tekrar edeceği ve meşru olacağı. Bütün bu çalışmalarından -yani dışlanan kesimlere yönelik çalışmalarından dolayı- Pınar çok göz önündeydi ve hedef haline gelmişti.”

“Ortada hakikate aykırı bir mahkeme kararı var”

Pınar Selek, ortada hiçbir maddi suç unsuru olmamasına rağmen, Mısır Çarşısı patlamasına karıştığı gerekçesiyle gözaltılarla, tutuklamalarla ve dört kere beraat edilmesine rağmen 25 yıllık uzun bir yargılama sürecinin mücadelesini veriyor. Avukat Yasemin Öz bu yargılama sürecinin hukuki değil, başka dinamiklerle ilerleyen bir cezalandırma, hedef gösterme, gözdağı verme olduğunu belirtiyor:

“Mısır Çarşısı patlamasına karıştığı, Pınar’dan sonra gözaltına alınan bir başka kişinin işkenceyle zorla alınan ifadesiyle iddia edildi ve o kişi mahkemede işkence gördüğünü ve böyle bir olaya karışmadığını, Pınar'ı tanımadığını söylemesine ve bu da ispat edilmesine rağmen bütün iddialar çürütülmesine rağmen; bugüne kadar dört kere beraat ettiği halde hala yargılama sürüyor. Bu da dışlanan kesimlere sahip çıkan ve bunu belgeleriyle ortaya koyan insanlara karşı dışlama mekanizmalarının, kamu gücü de, yargı mercileri de kullanılarak nasıl gözdağı verildiğini gösteriyor. Dört kere verilmiş bir beraat kararı var ve İstanbul’daki ağır ceza mahkemesi bütün tanıkları dinleyen, İddiaların delillerle çürütüldüğünü gören mahkeme.  Yargıtay ise dosyaya kağıt üzerinden bakan bir mahkeme. Dört kere beraat kararı verilmiş. Yeni hiçbir delil, hiçbir gerekçe ortaya konmadan savcılık iddianamesinde daha önce var olan aksi ispatlanmış ve çürütülmüş iddiaları ortaya koyarak bozma kararı veriyor. Burada, her ne kadar bir mahkeme kararı olsa da, ortada hakikate aykırı bir mahkeme kararı var. Bunun sistematik olarak sürdürülüyor olması, davanın hukuki değil başka dinamiklerle bir cezalandırma ve hedef gösterme, gözdağı verme ve sembol olarak seçilme şeklinde ilerlediğini gösteriyor.”

Pınar Selek’in ‘yargılama sürecinin adaletle sonlanmamasının pek çok insan hakkı ihlalini doğurduğunu’ belirten Av. Öz, şöyle devam etti:

“Kişinin hayatından koparılma var, hayatının yarısını yargılama gibi bir Demokles'in kılıcıyla yaşama var. Yani yargı sopasıyla. Bitmeyen bir dava, nasıl biteceği belli olmayan bir dava. Bu yaşamın bir parçası haline getiriliyor. Burada yargılamanın sona ermemesiyle yaşamın gasp edilmesi de var. Yargılamanın adaletle sona ermemesi zaten pek çok insan hakkı ihlali doğuruyor”