Mavi Kuş Dönerken

Mavi Kuş Dönerken

sonra yerine koyarım yine 

ama hafifçe öter 

tamamen ölmesine de izin 

vermiyorum 

ve birlikte uyuyoruz 

gizli antlaşmamızla 

ve insanı ağlatacak kadar 

güzel, ama ben 

ağlamam, ya 

siz' 


Charles Bukowski

 

 

Kendine dökülebilenlere, yapraklarını ve yaralarını öpe öpe büyüyenlere, öz’üne hasret çekenlere merhaba yeniden.

 

Geçen hafta, hormon sürecimin tam bir yılımı doldurmuş bulunmaktayım. Zaman ilerledikçe kendime tanıklığım ve farkındalıklarımın daha bir belirginleştiğini görüyorum. Testosteron aldıkça evrilen gövdeme tanık olmak ben de daha fazla bir özgüven yarattı diyebilirim. Evet değişen öz’üm değildi elbet, ama dışımdan iç’ime kabuk tutmuş yaralarım, çiziklerim, morluklarım her biri daha hızla iyileşecek ve kendime, GÖZLERİM açık bir şekilde dokunabilecektim.

 

Biliyorum ki bir çok trans erkek arkadaşta bu cümleleri duya duya büyüyor : Eksik  erkek”sin ya da “Sonradan olma”sın“, “Aslında sen hiç/bir erkekle birlikte olmadığından böyle’sin“ gibi…

 

Ve diğer bir tayfa da var ki “Tamam sen kabulüm olacaksın ama bi dur bakalım delikanlı. Ağzına al bakalım şu küfürü, yok oğlum öyle değil lan -kız gibi değil- tıh tıhhh tıh.”

 

Senden ikili cinsiyet kalıbındaki –erkek- olma hallerini görmeyi isteyenler hiç bıkmadan ve inatla seninle uğraşacaklar, hele de bunlara uymadığını, onların –norm-larının dışına çıktığını gördüklerin de ise:

 

“NE kadar hormon alırsan al, NORMAL (') bir erkek gibi olamıyorsun işte!“ deyiverip kıs kıs gülecekler.

 

Bırakın gülsünler. Kendinizin ne istediği ve nasıl rahat ettiği daha fazla önemsenmesi gereken bir şey inanın. ELALEM ne mi der' Ne  derleri, dayatılan kutsanmış erk’eklikleri kendimden uzağa koymaya başladığım an özgürleştim ben. Neden çoğalamayalım. Bu durumlarla ilgili geçmiş bir iç dökmesi yapmak ve izninizle üzerini kapamak istiyorum, ama sizin de bana eşlik etmeniz gerek!

 

 -Gün de 3 defa-

 

Sırf siz istiyorsunuz diye hem de'

 

Üzeri gümüş işlemeli halka küpemin hangi kulak memem de sallanacağına sizin karar vermeniz için mi alıyor(d)um testosteronu' Ne yani hangi kulağım beni daha fazla ibne yapacaktı ki' Dönmeliğim size nasıl olur da yetmiyordu!

 

Sağ kulak memem de terleyen küpemden ne istediniz'

 

Hayır’Sizin erkeğiniz olmayacağım..

 

Boşuna dikmeyin gözlerinizi, yerleşemeyeceksiniz mavi çukurlarıma.

 

Bir de küstahça kamburumu okşamıştınız. Hiç unutmam bir keresin de Ayten teyzenin bahçesinde top oynuyorduk. Anneannemin ördüğü kırmızı süveterin kenarından çıkmış iplik, boyumdan fazlaca büyük, kızların gözdesi mahallenin abisi Fırat’ın kemerine dolanmıştı. Nasıl olmuştu ara ara düşünür anımsamaya çalışırım.

 

Biliyor/d/um aslında ama susmuşum işte. .Arkamdaydınız çünkü! Beni siz ittiniz! Her Pazar top oynarken günde 3 defa, beni siz ittiniz! Ayaklarınızla bastırdığınız kafam Fırat Abinin…(!) Hem kırmızı süveterimden ne istemiştiniz' Erkek Fatmalığı( m) yeterince erk’eklik onayınızı almamış belli ki gözünüzde. Var gücümle koşmaya başladım, dama çıkmak, bulutlara uzanmak istiyordum. Bunu her canım yandığında yapardım. Bu arada dam, bizim oralarda sadece dam değildir. Umuttur ya da...

Dam’a çıktığımda nefes nefeseydim. Birazdan aşağıya doğru yuvarlayacaktım gözlerimi ve kurtulacaktım işte. O yaşta bana ölmeyi düşündüren herkesin yüzüne tokat gibi gelsin bu mücadelem ve kararlılığım.

 

Bahçeden gelen kokuyla dağılan bilincimde ne korku ne öfke kalmıştı. Anneannem tandır ekmeği pişiriyordu. Çocukluk işte koşa koşa indim sonra aşağıya. Ve sonradan hep şunu düşündüm, bu kokunun memelerimi sakladığımdan çıkmış olan kamburumun üstünde yuva yapmış mavi bir kuş ile bir bağının olduğunu.

 

Bukowski’nin mavi kuşu ile…

 

O kuş ben oluyor/d/um fakat tandır artık pişmiyor…

 

Hoş kalın, rengarenk.