“Muhteşem bir organizasyon ve herkesin emeğinin, alın terinin gözler önüne serildiği bu dolu dolu haftanın ardından, başta organizasyon ekibine ve herkese kocaman bir bravo! Gökkuşağı Bayrağı aslında 25 metre değil, kilometrelerce uzunlukta!” Kaos GL’den Burcu Ersoy, ‘Onur Haftası’nı anlatıyor.
Bu yılki “Eşcinsel Onur Etkinlikleri” 26 Temmuz gecesi Ankara tren garında başladı benim için. Kaos ve Pembe Hayat’tan eşcinsel, biseksüel, travesti, transeksüel, heteroseksüel arkadaşlarımla bir araya geldiğim andan itibaren içimdeki heyecan yükselişe geçmişti. Hep birlikte toplu olarak yola çıkabilmek, yolda da aynı ruhu paylaşabilmek için bir ay öncesinden organize olmaya başlamıştık zaten. Yol boyunca trenin restoranında, kimi zaman güzel sesli solistlerimizin dilinden, kimi zaman da LGBTT koromuzun eşliğinde şarkılar türküler söyleyerek neşemizi bulduk ve tüm restoranı coşturduk. Onur haftası dergisini ve programını masaya koydum, gözlerini ve kulaklarını bizden ayıramayan ve eşlik etmekten kendilerini alamayan diğer restoran sakinleri bu neşeyle nereye gittiğimizi merak etsin de baksın diye. Kısa sürede başka bir masada incelemeye alınmıştı nitekim ve ne mutludur ki kendilerinde kalmasını rica etti birileri. Belki de 1 Temmuz’da birlikte yürüdüğümüz yüzlerce insan arasında oldular o birileri de. (Bu arada, onur etkinlikleri için hazırlanan dergi çok güzel olmuş, hazırlayanların ellerine sağlık.)
27 Temmuz gecesi tekne partisinde, bir türlü soğumayan sıcak biralara inat, boğazın sularında geçirdiğimiz serin saatlerin sonunda yine coşmuş ve hızımızı alamayıp bu seferde karada devam etmeye karar vermiştik eğlencemize. Ertesi günün ilk etkinliğinde, yürüyüşlerimizin görsel kanıtlarıyla, yapıp ettiklerimizin tarihsel belgelerine tanık olduk bir kez daha. Defalarca izleyip izlettireceğimiz bu önemli belgeseller, her seferinde onurumuzun en değerli yapıtları olarak bana umut veriyor ve yenilerini katmak için güç katıyor bence hepimize. Bu değerin içinde yer alıp var eden ve yapımında emek verip tarihimize kazandıran herkese binlerce teşekkür!
Film gösterimlerinin ardından, “Şehirlerarası Diyaloglar” forumunda Lambdaİstanbul’un moderatörlüğünde Ankara, İstanbul, Eskişehir, Antalya ve İzmir’den LGBTT örgütlerinin sunumlarını dinledik. Kısa zamanda hareketimize çok önemli katkılar sağlayan Pembe Hayat, MorEl Eskişehir, Kaos GL İzmir, Kaosist ve Antalya Gökkuşağı varlıklarıyla bile mutluluğumuzun parçasıyken, yaptıklarıyla da neler kazandığımızın ve ileriye doğru attığımız adımlarda daha neler yapacağımızın göstergeleri oldular paylaşımlarıyla. “Sansürüm, Sansürsün, Sansür” forumunda ise, başlığın adının ne kadar yerinde olduğunu anlatırcasına sansürün nasıl bir şiddet olarak bizi çepeçevre sarıp engellediğini konuştuk. Bilgi Üniversitesi’ndeki Türkiye’nin ilk resmi onay alan üniversite LGBTT oluşumundan, Kaos GL dergisinin pornografiyi eleştirdiği sayısına, sanat yapıtlarına uygulanan sansürden, Anadolu Üniversitesi’nin bilgisayarlarındaki LGBTT internet sitelerinin engellenmesine kadar bir dolu konuya değindik. Hepsinden çıkan bir tek sonuç vardı: Hiçbirine sessiz kalmadık, mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz! CNN Türk’te yayınlanan Cosmopolis programının sansüre uğramamış birinci bölümünün gösteriminin de hemen bu forumun arkasında yer alması çok anlamlıydı. Hatta programda forumdan önce görünürken, saati değiştirilerek sonuna konmasını da, CNN Türk’ün bu bölümün ilk tekrarını akış programındaki saati yerine değiştirip sabahın körüne koymasına bir atıf olarak değerlendirdik sonradan arkadaşlarla '
Cuma günkü etkinliklerin ilki, “Yersiz Yurtsuz Eşcinseller” başlıklı forumdu ve travesti-transeksüellerin maruz kaldığı zorunlu göç, ülkesinden kaçmak zorunda kalan eşcinsellerin ve eşcinsel örgütlerin çok iyi bilmesi gereken Türkiye’deki mülteci mevzuatı ve Almanya’da yaşayan göçmen eşcinsellerin yaşadıklarına dair önemli bilgiler edinmemizi sağladı. Web sayfamızda, forumun moderatörü Umut Güner’in daha ayrıntılı olarak ele aldığı yazısını bulabilirsiniz. Ümit Ünal’ın “9” adlı filmini ise ilk kez bu etkinlikte izleme fırsatı buldum ve kesinlikle tekrar izlemek istediğim filmler listesine ekledim bile. Küçük bir bütçeyle çekilen, Ali Poyrazoğlu, Cezmi Baskın, Fikret Kuşkan, Serra Yılmaz, Ozan Güven gibi ünlü oyuncuların para almadan oynadıkları, İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü ve Serra Yılmaz’ın da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü aldığı bu önemli filmin LGBTT Onur Haftası Etkinlikleri kapsamında gösterilmesini gayet anlamlı bulduğumu belirtmeliyim. Bir nevi Türkiye panoraması olan filmin politik yanının herkesin düşünmesi gereken noktalara işaret ettiği kanısındayım. Sonrasında nasıl geçtiğini sorduğumdaki olumlu geri bildirimleri dinleyince katılmadığıma üzüldüğüm “Avrupa’dan Mücadele Deneyimleri”nin ardından günün son etkinliği ise, doğum günü partisiydi. İyi ki Doğdu Lambdaistanbul ve Pembe Hayat Dernekleri!
Cumartesi günü, “Özel Alan Politiktir” forumunda, feministlerin “özel alan”ı negatif yaşananlar üzerinden politikleştirmesi ile eşcinsellerin coming out (açılma) eylemindeki “pozitif” politikleştirmesinin karşılaştırıldığı kısmı özellikle önemli buluyorum. Onur kavramını, “açılma”nın, “ne mutlu eşcinselim” demek olduğu üzerinden politikleştirmek bana yetersiz ve anlaşılması zor geliyor. O zaman, forumda Tuna Erdem’in de belirttiği gibi, LGBTT hareketin özel olanı politikleştirmesi çabasının, yatak odasının deşifrasyonu şeklinde anlaşılmasının önüne geçemeyiz. Eşcinsellerin, toplumun her alanında yaşanan dışlanma ve kötü muameleye tepki olarak, yok sayılmanın ve yaşanan şiddete dur demenin bir aracı olan “açılma”nın önemine vurgu yapması ve onur kavramının altını bu şekilde doldurması gerekiyor, tıpkı feministlerin özellikle aile içinde yaşanan şiddeti kamusallaştırılarak toplumsal bir sorun olarak deşifre etmesindeki gibi. Dolayısıyla, elbette ki bir anda olamayacağı aşikar bu açıklama, “açılma”nın pozitifliği ardında duyulan onurun “eşcinsel” olmaktan kaynaklı değil, bu toplumda eşcinsel olmanın “onursuzluk” olarak algılanmasına tepkiden kaynaklı olduğunun politizasyonu üzerinde yoğunlaşılarak yapılmalı. Deşifre ettiğimiz ve onur duyduğumuz, dört duvar arasında olduğu sürece kimsenin karışmadığı yataklarımızdaki sevişmelerimiz değil. Evde, işte, okulda, sokakta maruz kaldığımız şiddeti deşifre ediyor ve bununla mücadelemiz, bu yolda kendinden emin bir şekilde yürümeye devam etmemizle onur duyuyoruz. Bir çoğumuz için gayet net olan bu açıklama, Onur Etkinliklerinde ve Yürüyüşünde göremediğimiz, “cinselliğim sadece beni ilgilendirir” diyerek yanımızda yer almayan binler için de gerekli aynı zamanda. Kalabalık bir grup olmamızdan kaynaklı bir rahatlıktan yararlanıp Tekne Partisi dönüşü metroda eşcinsel olduğunu bağıran, tramvayda sevişen için de gerekli.. Konuşulacak çok şey var aslında, belki daha fazla politika tartışmalıyız buluşmalarımızda..
“Okulda, İşte, Meclis’te Aktivizm Her Yerde” forumunun, etkinliğin en kalabalık forumlarından biri olmasın da ise, İtalyan Milletvekili Vladimir Luxuria’nın etkisi vardı elbette. Etkinliğe desteği herkesi sevindirmişti ve bu ilgiyi anlatan en anlamlı sözlerden biri, Luxuria’ya gelen bir soruda dikkatimi çekti. Medyada transeksüelliği üzerinden, ünlü medyatik transeksüel isimlerle karşılaştırılarak popularize edilmesi ve belki de politik söylemlerinin bu yolla içinin boşaltılmaya çalışılması konusundaki düşüncelerini merak eden soruyu soran arkadaş, yanımızda yer almasının anlamını etkinlikteki konuşmaları ve söylemleriyle görebildiğine işaret etti.
Geride kalan günlerin belki en duygulu, en gururlu saatlerini yaşamamızı sağlayan Pembe Hayat Tiyatro Topluluğu’nun oyunu oldu sanırım. “Pembe//Gri” adlı oyun, kimi zaman güldürdü, kimi zaman ağlattı, ama en çok onurlandırdı diye düşünüyorum. Oyunu “izleyen” ve maruz kaldığı şiddet yüzünden haksız yere hapis yattığı için, nefretini kendisine yöneltmiş hastalıklı insanların zulmü nedeniyle şu an hayatta olmadığı için “izleyemeyen” herkesi onurlandırdı. Provalarına da tanık olma şansı bulmuş, o emeği yakından takip edebilmiş, özverilerini bizzat görerek sonucunu o salondaki herkesle paylaşmış biri olarak, Pembe Hayat Tiyatro Topluluğunu bir kez daha ayakta alkışlıyorum. Devamını ve yeni oyunlarını da merak ve heyecanla bekliyorum!
Sadece kadınların katılımına açık olan “Kadın Kadına Cinsellik Atölyesi” hakkında da birkaç cümle kurmak istiyorum son olarak. Fransa’dan gelen arkadaşların kolaylaştırıcılığını yaptığı atölye, Türkiye’de cinsellik üzerine pek konuşmayan, hele de cinsel sağlık konusunda neredeyse hiç düşünmeyen eşcinsel ve biseksüel kadınlar çoğunluğu için önemli bir fırsattı. Kimi zaman utanarak, kimi zaman yadırgayarak bakan gözler ve sıkıntılı, çekingen sözler vardı salonda, ama inanıyorum ki, oradan çıkan herkesin kafasında bir sorgulama yaratmış ve belki de kadınlar olarak bizlerin bu konuda daha fazla konuşmamız ve öğretilmişliklerimizden sıyrılmak için daha çok tartışmamız gerektiğine dair bir dürtü bırakmıştır.
Geceyi Aylin Aslım ve Tayfası konseri ile DJ İpek ve DJ Cenk Erdem’in çaldığı güzel müziklerle çoşarak noktaladık. Ertesi gün gerçekleştireceğimiz yürüyüşün heyecanı ile uykuya daldık belki..
Ve emin olun, Taksim’de 25 metrelik Gökkuşağı Bayrağının etrafında toplandığımızda ve İstiklal Caddesi’ni sloganlarımızla doldurduğumuzda ise, bir çok kişiyi uykusundan uyandırdık.. Onur Yürüyüşü’nün heyecanını ve mutluluğunu İsmail, Ali, Barış ve Emir çok güzel anlatmışlar zaten, üstüne söze gerek yok.
Muhteşem bir organizasyon ve herkesin emeğinin, alın terinin gözler önüne serildiği bu dolu dolu haftanın ardından, başta organizasyon ekibine ve herkese kocaman bir bravo! Gökkuşağı Bayrağı aslında 25 metre değil, kilometrelerce uzunlukta!