
Anayasa’ya göre, herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Aynı zamanda, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum gibi herhangi bir sebebe dayalı ayrımcılığı açıkça yasaklamaktadır. Ancak bugün, transların yaşama hakkına, eğitime, istihdama ve sağlık hizmetlerine erişim haklarına sistematik saldırılar devam ediyor.
Son dönemde meclise sunulan yasa tasarıları, hormon replasman terapilerindeki kısıtlamalar LGBTİ+ topluluğunu ve özellikle transları hedef gösteren ayrımcı politikaları daha da keskinleştiriyor. 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma gününde, beden geçiş/uyum sürecimizin bir parçası olan hormon replasman terapisi (HRT) ilaçlarına erişim, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun e-reçete zorunluluğu kararıyla zorlaştırıldı. Bu kararı haklarımıza yönelik açık bir saldırı olarak değerlendiriyoruz. Bizler daha hormon replasman terapisinin bizler için hayati önemini anlatmaya çalışırken ise, LGBTİ+’ların yaşadığı ayrımcılık ve şiddet ortamının güçlenmesine, temel hak ve özgürlüklerinin elinden alınmasına sebep olacak maddelerin yer aldığı “torba yasa” ile karşılaştık. Bu torba yasadaki mevcut düzenlemeye göre 18 yaşından itibaren mümkün olan cinsiyet uyum süreci, yeni teklifle 21 yaşına ertelenecek ve kişilerin cinsiyet uyum sürecine başlayabilmesi için "üreme yeteneğinden sürekli yoksun olduğunu" kanıtlayan ve üçer ay arayla dört değerlendirme sonucu verilen bir sağlık kurulu raporu sunması gerekecek. Ayrıca mahkemelerin cinsiyet değişikliği kararlarını vermesi, yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş hastanelerin onayına bağlı olacak.
Hali hazırda zorlaştırılan ve önümüzde konulan bürokratik engeller bizim beden uyum süreçlerimizi olumsuz etkilemekteyken, 31 Mart Uluslararası Trans Görünürlüğü Günü’nde hayatlarımızı çembere almaya çalışanlara sesleniyoruz:
Adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı olarak hazırlanan bu tasarılar, transların temel hak ve özgürlüklerine doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. Kamuoyunda ‘aileyi koruma’ ve ‘toplumsal düzene zararı önleme’ bahanesiyle sunulan bu düzenlemeler, transların kamusal alanda var olma hakkını elinden almaya yönelik bir araca dönüşmektedir.
Ayrımcılığın ve nefret söylemlerinin devlet eliyle meşrulaştırıldığı bu ortamda, translar barınma, istihdam ve temel haklara erişimde giderek artan zorluklarla karşı karşıya kalıyor. LGBTİ+ karşıtı yasalar sadece transları değil, topyekün toplumun insan haklarına zarar veriyor.
31 Mart Uluslararası Trans Görünürlüğü Günü'nde bir kez daha hatırlatıyoruz: Trans olmak suç değildir!
Her kişinin, kimliği ve varlığı ile onurlu bir şekilde yaşama hakkı vardır. Devletin görevi, büyüyen nefretin ve ayrımcılığın değil, eşitliğin ve adaletin yanında olmaktır.
Yaratmaya çalıştığınız çemberleri kırıyoruz!
Translar var, translar burada ve biz translar asla haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz!
31 Mart Uluslararası Trans Görünürlüğü Günümüz kutlu olsun!