
Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şube Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Komisyonu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde bir basın toplantısı düzenleyerek kadınların ve LGBTİ+ların haklarına yönelik saldırılara karşı mücadele çağrısında bulundu.
Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şube Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Komisyonu’nun basın açıklaması metni ise şu şekilde:
“Basına ve kamuoyuna,
Kadınların ve LGBTİ+ların yüzlerce yıllık mücadelesiyle elde edilen kazanımların sistematik bir şekilde aşındırılmaya çalışıldığı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yok sayıldığı, ayrımcı ve baskıcı politikaların devlet eliyle güçlendirildiği bir dönemde 8 Mart'ı selamlıyoruz.
8 Mart sadece bir kutlama günü değil, büyüyen baskı ve sömürüye karşı mücadelenin daha da büyütülmesi gereken bir gün olarak karşımızda duruyor.
Geçtiğimiz yıl, boşanma ve nafaka konularında kadınların aleyhine düzenlemeler sürekli gündeme getirildi. “Büyük Aile Yürüyüşleri” adı altında nefret mitingleri organize edildi. Bizler haklarımız için sokaklara çıktığımızda karşımıza türlü yasaklarla ve şiddetle çıkan devlet, hayatlarımıza dönük saldırıları bizzat teşvik etti ve destekledi. Nihayetinde 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edildiğini gördük.
Ailenin yüceltildiği bir politikada bizler; kadınların eğitim, çalışma hayatı, kamusal -özel alanlar başta olmak üzere sosyal hayatın öznesi olma gerçeğini dışlayan ve şiddetin her türlüsüne karşı kazanılan hukuki mekanizmaları da ortadan kaldırmayı hedefleyen bir irade görüyoruz. Her geçen yıl şiddetini artırarak yükselen kadın cinayetlerini önlemek ve cezalandırmak için etkili hiçbir politika yürütmeyen, üstelik kadınların katillerinin büyük çoğunluğunun aile içinde olduğunu yok sayan bir zihniyet görüyoruz.
Ailenin yüceltildiği bir politikada bizler; LGBTİ+ların varoluşlarının ve haklarının marjinalize edilmeye çalışıldığını, özellikle translara yönelik şiddetin normalleştirildiğini, LGBTİ+ların hukuki kazanımlarının saldırıya uğradığını ve uğramaya devam edeceğini görüyoruz.
Nafaka hakkına dönük sınırlamalar, 6284 sayılı Kanun’un hedef gösterilmesi ve kazanılmış hakların geriye dönük tartışmaya açılması devam ederken; mevcut yargı sistemi, erkek egemen politikaların bir aracı olarak işler durumdadır. Şiddet failleri ve katiller cezasızlık politikalarıyla ödüllendirilmekte, kadın ve LGBTİ+ların maruz kaldığı şiddet, devletin ve yargı organlarının sistematik kayıtsızlığı nedeniyle her gün artarak devam etmektedir.
Bu sistematik kayıtsızlığın ne demek olduğuna takip ettiğimiz dosyalardan tanığız.Şiddete uğrayanların şikayetini almayan karakollardan, sürüncemede bırakılan soruşturma dosyalarından, uygulanmayan koruma kararlarından, failden çok mağdurun hayatının didik didik edildiği mahkeme salonlarından biliyoruz.
Geçtiğimiz bir yılda İkbal Uzuner’in, Ayşenur Halil’in, Narin Güran’ın katlindesimgeleşen önlenemeyen cinayetlerin ardından, Yargıtay daha geçtiğimiz ay, Metin Avcı’nın Pınar Gültekin’i canavarca hisle ve tasarlayarak öldürmediği ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği yönünde karar vermiştir. Devletin önlemediği erkek şiddeti, yargı tarafından da adeta ödüllendirilmektedir.
İstanbul Sözleşmesinden hukuksuz bir şekilde çekilme kararı alan iktidar, son dönemde Anayasa değişikliği gündemi, Medeni Kanun değişikliği gündemi, 6284 sayılı Kanun'un etkinliğini azaltmaya yönelik tartışmalar ile saldırılarına devam etmektedir.
Son olarak, basında yer alan yasa tasarısı taslağı ile gördük ki, LGBTİ+lar açıkça hedef alınmaya devam ediyor. Transların cinsiyet uyum sürecini her açıdan zorlaştıran, Türk Ceza Kanunu’nun “vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” ve “hayasızca hareketler” gibi maddelerinde translara, hekimlere, hak savunucularına yönelik cezalar öngören bir hazırlık ile karşı karşıyayız. Doğrudan LGBTİ+ların yaşam haklarını tehdit eden bu düzenlemeler hukukun evrensel ilkelerine ve insan haklarına aykırıdır. Bu sürecin bir parçası olarak, LGBTİ+ dernekleri kapatılmak istenmekte, anayasal güvence altında olan örgütlenme, dernek kurma ve toplanma özgürlüğü sistematik tüm kamu gücü kullanılarak ihlal edilmektedir.
Tüm bu tablo içerisinde, ancak mücadelemizle bir sonuç alabileceğimizi biliyoruz. Bizler sokakta, karakolda, adliyede, kurumlarımızda, var olduğumuz her yerde kendi sözümüzle direnmeye devam edeceğiz. Erkek-devlet şiddetine karşı, hukukun ve adaletin herkes için eşit bir şekilde işlediği bir düzen için mücadele edeceğiz. Kadınların ve LGBTİ+ların varoluşlarını, haklarını ve kazanımlarını hedef alan politikalara karşı sessiz kalmayacağız. Hukukunuz ve yasalarınızdan önce de vardık, var olmaya devam edeceğiz.
Bu yıl da her yıl olduğu gibi önce sokaklarda, sonra da mesleğimizi icra ettiğimiz her alanda direnmeye devam edeceğiz. 8 Mart, emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki tahakkümü reddettiğimiz gündür. Bugün, bir kez daha haykırıyoruz: Eşit ve özgür bir yaşam mümkün!
Yaşasın 8 Mart! Yaşasın kadın dayanışması! Yaşasın LGBTİ+ mücadelesi!
ÇHD Ankara Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Komisyonu”